Poster - 86
A Rare Port Catheter Complication: Cast Syndrome
Background: Many children require chronic central venous access for the administration of chemotherapy, long-term antibiotics, and TPN. Chemotherapeutics and high calcium and phosphate concentrations in TPN solutions can induce formation of a calcified cast around central venous catheters. Knowledge of this rare finding is important as it may prevent unnecessary interventions. In this report, we present a 5-year-old boy with acute lymphoblastic leukemia who developed cast sydrome after port catheter insertion.
Case report: The patient is a 5-year-old male diagnosed with precursor B-cell acute lymphoblastic leukemia who underwent insertion of a 8 Fr port catheter via the right internal jugular vein under USG guidence to facilitate chemotherapy administration. After 17 months from initial catheter insertion and completion of chemotherapy port catheter was removed without complication. 2 months after catheter removal subsequent echocardiogram was obtained for follow up cardiac toxicity of the chemotherapeutics. It revealed a linear tubular radiodensity in the vena cava superior extending to right atrium with an appearance compatible with residual catheter fragment. CXR revealed a calsified shell siluette surrounding the superior vena cava which is thicker and less dense than the original catheter. Without consulting pediatric surgery, pediatric cardiologist decided to proceed with removal of the retained catheter fragment via angiography. During angiography they found a very fragile thrombotic tissue which shattered during removal attempts but no catheter fragment.
Conclusion: A catheter ‘‘cast’’ mimicking remaining piece of catheter should be considered in differential diagnosis when calcification is found on an imaging study after removal of a long-lasting central venous catheter. Close follow-up of the patient without performing angiographic procedures and doing surgical exploration is recommended in hemodynamically and clinically stable patients.
Ender Bir Port Kateter Komplikasyonu: Cast Sendromu
Giriş: Bir çok çocuk hasta kemoterapi, kronik antibiyotik kullanımı ve parenteral beslenme nedeniyle uzun süreli santral venöz kateter yerleştirilmesine gereksinim duyabilir. Total parenteral beslenme, kalsiyum ve fosfat bileşimlerinin yüksek konsantrasyonda kullanımı ve kemoterapotik ilaçlar kateter etrafında kalsifiye bir kılıf oluşmasına neden olabilir. Bu durumun önceden bilinmemesi kateter çekilmesi sonrasında, hastaların gereksiz invaziv girişimlere maruz kalmasına yol açabilir. Burada akut lösemi tanısı nedeniyle port kateter konulan ve Cast sendromu geliştiren bir hastanın sunulması amaçlandı.
Hasta sunumu: Pre-B akut lenfoblastik lösemi tanısı alan 5 yaşındaki erkek hastaya onyedi ay önce ultrasonografi eşliğinde sağ internal juguler venden perkütan 8F port kateter yerleştirildi. Port kateter tedavi bitimi sonrası genel anestezi altında komplikasyonsuz çekildi. Hastanın iki ay sonra kardiyomyopati takibi amacı ile Çocuk Kardiyoloji bilim dalı tarafından yapılan ekokardiyografisinde sağ atrium içinden vena kava süperiora doğru uzanan lineer ve tübüler radyoooak yabancı cisim olduğu düşünülen oluşum izlendi. Çekilen akciğer grafisinde orijinal kateterden daha kalın ve daha silik görünen siluet şeklinde kalsifiye tubuler yapı gözlendi. Hastaya Çocuk Cerrahisi anabilim dalına konsülte edilmeden Çocuk Kardiyoloji tarafından anjiografi yapıldı. Sağ femoral venden girilerek vena kava süperiorun üst tarafından sağ atriuma kadar uzanan doku yakalandı. Ancak çok frajil olması nedeni ile dokunulduğunda dağıldığı izlendi. Yabancı cisim gözlenmedi ve işlem sonlandırıldı. Daha sonra Çocuk Cerrahisi anabilim dalına danışılan hastada kateterin çevresindeki kalsifikasyonun, kateter kalıntısı şeklindeki görünümü taklit ettiği ve literatür tarandığında ender görülen “Cast sendromu” olarak tariflendiği belirtildi.
Yorum: Uzun süreli santral venöz kateteri olan hastalarda kateter çevresinde oluşan kalsifiye kılıfın kopmuş kateter parçası şeklinde görüntü verebileceği unutulmamalıdır. Klinik ve hemodinamik açıdan stabil olan hastalarda anjiyografik girişimlere ve cerrahi eksplorasyona gerek olmadan hastaların yakın takip edilmesi önerilmektedir.