Case Report - 10
Treatment of biliary stricture after living donor liver transplantation with combination of percutaneous and endoscopic approaches in a pediatric patient
A Gurbanov*, A Jaferov*, EO Kırımker**, Z Kuloğlu***, M Özdemir****, B Ödemiş*****, M Bingöl Koloğlu*, K Karayalçın**, D Balcı**
*Ankara University, School of Medicine, Department of Pediatric Surgery
**Ankara University, School of Medicine, Department of General Surgery
***Ankara University, School of Medicine, Department of pediatric gastroenterology
****Ankara City Hospital Department of Invasive Radiology
*****Ankara City Hospital Department of Gastroenterology
Introduction: Biliary complications remain the major causes of morbidity and mortality after living donor liver transplantation (LDLT), in pediatric patients. Bile leakage and stricture are the predominant complications. The reported incidence of biliary complications is 15%-40%. Many approaches have been used for treatment, including surgical, endoscopic, and percutaneous techniques. We aimed to present successfull management of post transplant biliary stricture in a pediatric patient with combination of percutaneous and endoscopic approaches.
Case: Three 3-year-old male who underwent left lateral segment liver transplantation from a living donor (His father) due to cryptogenic liver cirhosis. Duct to duct bilary reconstruction was done during transplantation.Postoperative course was uneventful. However progressive elevation of gamma-glutamyltransferase(GGT) and alkaline phosphatase(ALP) was observed at 20months post-transplantation. Ultrasound and Magnetic resonance cholangiopancreatography(MRCP) revealed intrahepatic biliary dilatation, biliary anastomotic stenosis and folding. As an initial approach, the patient underwent endoscopic retrograde cholangiogram(ERC) first, but the stent could not be passed through the folding and external biliary drainage was inserted with percutaneous transhepatic way(PTC). Following balloon dilatation of the stenosis site with PTC twice bilary stent could be placed endoscopically. External drainage was withdrawn two weeks later. After the procedure, intrahepatic bile duct dilatation disappered and the patient's GGT and ALP values returned to normal limits.
Conclusion: The endoscopic approach is currently the preferred initial treatment for patients who undergo duct-to-duct biliary reconstruction and developed biliary strictures after LDLT. In children with small size bile ducts, combination of both endoscopic and percutaneous approaches may be required for successful management of biliary stricture after LDLT.
Canlı vericiden karaciğer nakli yapılan çocuk hastada gelişen safra yolu anastamoz darlığın perkütan ve endoskopik yaklaşımların kombinasyonu ile tedavisi
A Gurbanov*, A Jaferov*, EO Kırımker**, Z Kuloğlu***, M Özdemir****, B Ödemiş*****, M Bingöl Koloğlu*, K Karayalçın**, D Balcı**
*Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı
**Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı
***Ankara üniversitesi tıp fakültesi çocuk gastroenteroloji bilim dalı
****Ankara Şehir Hastanesi Girişimsel Radyoloji Anabilim Dalı
*****Ankara Şehir Hastanesi Gastroenteroloji Anabilim Dalı
Giriş: Bilier komplikasyonlar çocuk hastalarda canlı vericiden karaciğer nakli sonrası morbidite ve mortalitenin başlıca nedenlerinden olmaya devam etmektedir. Safra kaçağı ve darlığı başlıca komplikasyonlardandır. Bu hastalarda %15 - %40 oranında safra yolu komplikasyonları bildirimiştir. Tedavi için cerrahi, endoskopik ve perkütan teknikler dahil olmak üzere birçok yaklaşım kullanılmıştır. Burada çocuk hastada nakil sonrası gelişen safra yolu darlığının perkütan ve endoskopik yaklaşım kombinasyonuyla yönetimini sunmak amaçlandı.
Olgu: Kriptojenik karaciğer sirozu nedeniyle canlı donörden (babası) sol lateral segment karaciğer nakli yapılan 3 yaş erkek hastaya karaciğer nakli sırasında uç-uca safra yolu anastamozu yapıldı. Ameliyat sonrası süreçte sıkıntı yaşanmadı. Nakilden 20 ay sonra gama-glutamiltransferaz (GGT) ve alkalen fosfatazın (ALP) aşamalı yükselmesi gözlendi. Ultrasonografi ve Manyetik rezonans kolanjiyopankreatografide (MRCP) intrahepatik safra yollarında dilatasyon, safra anastomozunda darlık ve kıvrılma saptandı. İlk olarak hastaya endoskopik retrograd kolanjiyogram (ERC) uygulandı, ancak stent kıvrımdan geçemedi ve perkütan transhepatik yolla (PTK) eksternal biliyer drenaj sağlandı. Stenoz bölgesinin PTK ile iki kez balon dilatasyonundan sonra stent endoskopik olarak yerleştirildi. Eksternal drenaj iki hafta sonra çekildi. İşlem sonrası intrahepatik safra kanalı dilatasyonu kayboldu ve hastanın GGT ve ALP değerleri normal sınırlara döndü.
Sonuç: Canlı vericiden karaciğer nakli yapılan hastalarda uç-uca safra anastamozu sonrası gelişen darlıklarında endoskopik yaklaşımlar ilk tedavi seçeneği olarak tercih edilmektedir. Küçük çaplı safra yollarına sahip çocuklarda nakil sonrası oluşan safra yolu darlıklarının sağaltımında endoskopik ve perkütan yaklaşımların birlikte kullanımı başarıyı artırmaktadır.