Oral Presentation - 5
Protective effects of Lupeol in renal ischemia-reperfusion injury
FN Aracıer Uçaner, C Kaya, A Kapısız, LN Türker, B Bozkurt, G Arkan, E Dilek, R Karabulut, Z Türkyılmaz, K Sönmez
Gazi University Faculty of Medicine, Dept. of Pediatric Surgery, Ankara, Turkey
Background: Acute kidney injury (AKI) caused by ischemia, exogenous or endogenous nephrotoxic agents poses a serious health issue. Ischemia-reperfusion (I/R) induced AKI result from the inflammatory responses and oxidative stress occurring in this process. Thus, our goal was to find out if the antioxidant and anti-inflammatory lupeol might shield against renal ischemia/reperfusion damage.
Methods: Four groups of twenty-four Wistar-Albino rats were randomly assigned. In the lupeol group (Group L), intraperitoneal administration of 100 mg/kg lupeol was given before to the surgery, while just laparotomy was conducted in the sham group (Group S). One hour after intraperitoneal saline injection for the ischemia group (Group I) and 100 mg/kg lupeol for the therapy group (Group T), the arteries of both kidneys were clamped for 45 minutes. The blood samples and tissues of all rats were collected after 24 h. Blood urea nitrogen (BUN), creatinine, tumor necrosis factor alpha (TNF-α), interleukin-6 (IL-6) levels were measured in blood samples and malondialdehyde (MDA), glutathione (GSH), caspase-3 levels were measured in kidney tissues, and also kidney histopathologies were examined.
Results: Compared to the ischemia group, the therapy group had increased GSH and statistically substantially reduced BUN, TNF-α, MDA, and histopathological damage scores. Although creatinine, IL-6 and caspase-3 levels were not statistically significant, they improved in favor of the treatment group.
Conclusion: This study; showed that lupeol prevents kidney damage by both reducing the histopathological damage score and oxidative stress and suppressing inflammatory parameters. As a result, it was thought that the clinical use of lupeol may be appropriate in cases of renal ischemia. As studies on the subject involving more homogeneous and larger subject groups are included in the literature, the questions in the minds of clinicians will be answered.
Renal İskemi-Reperfüzyon Hasarında Lupeol'ün Koruyucu Etkileri
FN Aracıer Uçaner, C Kaya, A Kapısız, LN Türker, B Bozkurt, G Arkan, E Dilek, R Karabulut, Z Türkyılmaz, K Sönmez
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Cerrahisi A.D., Ankara
Amaç: İskeminin, eksojen veya endojen nefrotoksik ajanların neden olduğu akut böbrek hasarı (ABH) ciddi bir sağlık sorunu oluşturmaktadır. İskemi-reperfüzyon (I/R) kaynaklı ABH, bu süreçte oluşan inflamatuar yanıtlar ve oksidatif stresten kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada, antioksidan ve antiinflamatuar lupeolün böbrek I/R hasarına karşı koruma sağlayıp sağlayamayacağı araştırıldı.
Yöntem: Yirmi dört Wistar-Albino sıçanından oluşan dört grup rastgele atandı. Lupeol grubuna (Grup L) ameliyat öncesi intraperitoneal 100 mg/kg lupeol verilirken, sham grubuna (Grup S) sadece laparotomi uygulandı. İskemi grubuna (Grup I) intraperitoneal salin enjeksiyonundan ve tedavi grubuna (Grup T) 100 mg/kg lupeol enjeksiyonundan bir saat sonra her iki böbreğin arterleri 45 dakika süreyle klemplendi. Tüm sıçanların kan ve doku örnekleri 24 saat sonra toplandı. Kan örneklerinde kan üre azotu (BUN), kreatinin, tümör nekroz faktörü alfa (TNF-α), interleukin-6 (IL-6) düzeyleri ölçüldü; böbrek dokularında ise malondialdehit (MDA), glutatyon (GSH), kaspaz-3 düzeyleri ve böbrek histopatolojileri incelendi.
Bulgular: İskemi grubuyla karşılaştırıldığında tedavi grubunda GSH’ın arttığı ve BUN, TNF-α, MDA ve histopatolojik hasar skorlarının anlamlı düzeyde azaldığı görüldü. Kreatinin, IL-6 ve kaspaz-3 düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı olmasa da tedavi grubu lehine iyileşme göstermiştir.
Sonuç: Bu çalışma; lupeolün hem histopatolojik hasar skorunu ve oksidatif stresi azaltarak hem de inflamatuar parametreleri baskılayarak böbrek hasarını önlediğini gösterdi. Sonuç olarak, renal iskemi vakalarında lupeolün klinik kullanımının uygun olabileceği düşünüldü. Konuyla ilgili daha homojen ve geniş denek gruplarını barındıran çalışmalar literatüre dahil edildikçe klinisyenlerin kafasındaki soru işaretleri cevap bulacaktır.